Merhaba matruşka kıvamındaki okuyucularım.
Bilindiği üzere parası, malı çok olan varlıklı kişilere zengin deniliyor. Elbette kaç tane evinizin olduğunu, banka hesabınızda bulunan paranın sağ kısmında yer alan sıfırların çokluğunu soracak değilim sevgili okuyucu ama eskiden, çok eskiden, ben daha çok küçükken, henüz cennet plajı otopark olmamışken (merhaba ben Teoman) zenginlik farklı şeylerle ölçülüyordu. İşte bu yazımda onlardan bahsedeceğim.Evet sevgili okuyucu yanlış görmüyorsun. Ben küçükken, çok düğmeli televizyon kumandaları zenginlik işaretiydi. Misafirliğe gittiğimiz her evin televizyon kumandasında bulunan tuşları sayar, ev sahibinin ekonomik durumu hakkında ciddi bir analiz yapardım.
Bir diğer ölçüt ise atariydi. Eskiden her evde öyle atari bulunmazdı miniklerim. Bilgisayar henüz yaygın değildi ve atari gerçekten çok ünlüydü. He tabi bir de bilgisayarlı bir eve misafirliğe gitmişsek gerçekten ne yapacağımı şaşırırdım. Enter tuşuna basabilmek için türlü taklalar atar, fifa oynayan evin erkek çocuğuna şirin görünmeye çalışırdım.
Yukarıda bulunan yakışıklı prensi hatırladınız değil mi? Eğer 36’lık veya 48’lik bir monami pastel boyaya sahipseniz, kesinlikle elit tabakaya mensup sayılırdınız. İçinden çıkan etiketler de cabası üstelik…
Sanal bebekler de birer zenginlik işaretiydi o zamanlar. Benim bugüne kadar bir tane sanal bebeğim oldu. Kendisine yemek vermediğim ve altını değiştirmediğim için öldürmüştüm. Mezar taşı ekranda belirdiğinde gerçek bir acı yaşadığımı hatırlıyorum.
Hangimiz ışıklı spor ayakkabıların büyüsüne kapılmadık ki? Her ne kadar bir veya iki hafta içinde ışığının pili bitsede, onlar tüm çocukların rüyasıydı. Benim ışıklı spor ayakkabım beyazdı ve pembe ışıklar saçıyordu. Onunla yürürken kendimi bir pamuk prenses, hani hiç olmazsa bir kontes hissetmiyor değildim…
Bir yazımın daha sonuna geldim gönül dostları. Üzülmeyin…
hahaha çok eğlenceli olmuş :)
YanıtlaSililk takipçim =) teşekkür ederim =)
YanıtlaSil