18 Aralık 2016 Pazar

BİR DÜŞMANIM VAR! (VOL:2)

[Okumaya başlamadan önce ŞU yazıma bir bakın derim...:(  ]

+ Gizem! GİZEM! Nereye kayboldun gene? Kız kime diyorum ben?
- Günaydın valideciğim. Size derin hürmetlerimi arz ediyorum efendim. Lütfen kabul buyurunuz ve yokluğumun yaşattığı can sıkıntısını affediniz.
+ Kaç dakikadır bağırıyorum, neredesin sen?
- Efendim bu namütenahi günü tefekküre ayırmak niyetiyle odama kapanmış bulunuyordum. Kuş cıvıltılarının o baş döndürücü sesleri bir yana, ormanın enfes rayihası başımı döndürmüş olmalı ki...
+ Kız sus! Ne olur sus! Bak sana ne göstereceğim...

Annemin bu kabalığı ve dahi umursamazlığı karşısında titreyen kirpiklerimle çerçevelenmiş çapaklı gözlerimi bahsi geçen tarafa yönlendirdiğimde büyük bir şok yaşadım sevgili bülbül yuvalarım... Çünkü kapımızın hemen önünde 4 (yazı ile dört) adet yavrusu ile birlikte can düşmanım bulunmaktaydı!!!

Bana kaderin bir oyunu muydu bu? Zaman o mendebur kediyi yaşlandırmış olabilirdi, ancak beni görür görmez dikilen tüyleri ile birlikte nefretinin halen canlı olduğunu hemen kavradım... Evet, tüm varlığı ile benden nefret eden bu kediden ben de tiksiniyordum. Yavrularından da elbette! Bir kere kimdi bu veledi zinalar? Hangi günah gecesinin eseri, hangi kirli duyguların yansımasıydı?

Kafamda bu sorular dönedursun, annem bu pirelilere kucak açıyor, bana göstermediği şefkati bu veledi zinalara ve onların hafif meşrep annelerine gösteriyordu. Beyin boşluğumda toparlanan kaynama noktasındaki kanın verdiği yetkiye dayanarak tüm kin ve nefretimle haykırdım:

- Hayır efendim hayır! Rica ediyorum hanenize geri dönünüz! Aramda husumet olduğunu bildiğiniz bu yaratığı ve onun veledi zinalarını terk eyleyiniz! Şahsımı besleyip büyüten o öpülesi ellerinizi bu günahkar canlıdan derhal çekiniz! Yalvarıyorum!
+ Kızım içine Zeki Müren kaçmış gibi konuşmayı bırakırsan eğer ben de sana daha düzgün cevaplar veririm. Sabrımı zorluyorsun evladım. Yapma kızım. Yapma yavrum. Git bir elini yüzünü yıka. Çağır bakayım babanı...
- Babam mı? Efendim lütfen başarısız çocuk yapma girişiminizin müsebbibi olarak gördüğünüz pederimi bu işe karıştırmayınız!

Ne yaparsam yapayım annemin fikrini değiştiremeyeceğimi biliyordum. Ben de taktik değiştirerek Gollum kadar sinsi olmayı seçtim ve tüm varlığımla düşmanımın mahvına neden olacak ipuçlarını ele geçirmeye yemin billah ettim! Lazım geldiğinde müfettiş Gadget kadar dikkatli, bir panter kadar çevik ve bir bal porsuğu kadar da acımasız olacaktım!.. Sadece o güne kadar sabretmeliydim...

Ettim de zaten...


27 Kasım 2016 Pazar

BENDEN BİR ŞEYLER (VOL:21)

  • Ete kemiğe bürünmeleri halinde felaketim olabilecek kahramanlarım var benim. Rafa kaldırıp veda edemiyorum onlara. Her biriyle hasbıhal ediyor, her seferinde başka bir surette yeniden seviyorum onları. İşte bu kahramanlardan biri de Hikmet Benol... 8 Aralık 2015 Salı akşamında Moda Sahnesi'ne onunla tanışmaya gitmiştim... Erdem Şenocak öylesine gerçek bir Hikmet Benol olmuştu ki oyun öncesinde sahneye çıkıp yaptığı egzersizler boyunca yanına gidip ''here i come!'' dememek için kendimi zor tutmuştum. Abartmıyorum! İşte bu nedenle onu 2. kez izlemek için, Hikmet Benol ve Hüsamettin Albayımla tekrar görüşebilmek için bir kez daha randevulaştık. Son birkaç gün...
  • Geçtiğimiz günlerde ufak bir sağlık sorunu için hastaneye gitmem gerekti. Elimde test sonuçlarıyla beraber kulaklık kablosuna dolaşmış bir halde yolumu bulmaya çalışırken sinirlenerek ''BU NE DÜNYA KARDEŞİM'' diye kendimce serzenişte bulunmuş oldum. Devamı aşağıdaki diyalogdaki gibi...
+ Bu ne dünya kardeşim?!
(yaşlıca bir amca) - Seven seveneeee! (aynen şarkıdaki gibi söylüyor ama)
+ Bu ne dünya kardeşim böyleee?! (şaşkınlıktan aynen devam ettiriyorum)
- Bir garip buruk içim bilmem ki niyee?
+ Belki de sevdiğim yok diyeeee... 

Kafamı yukarı doğru kaldırdığımda yanlışlıkla psikiyatri bölümüne gelmiş olduğumu gördüm! 
  • Katıların yer değiştirme prensibinden haberi olmayan sığırların toplu taşıma araçlarına binerken, ya da inerken yaptıklarını gördükçe faşistin Adolf versiyonu olmamak için kendimi zor tutuyorum! Böylesi anlarda verdiğim cevaplarla ufak bir dizi senaryosu yazılabilir aslında...
Olay-1:
+ Hanımefendi bakınız sıra var!
- Ne sırası?
+ Medeniyet sırası hanım! Medeniyet!

Olay-2:
+ Ağbi sen çekilmezsen ben inemem! Bi' dakika ya size diyorum! Ya beni de kendinle beraber götürdüğünün farkında mısın?
- He? (nihayet duydu!)
+ Katıların yer değiştirme prensibi diyorum. Haberin var mı?
- Kim? Ne prensibi?
+ Anonsla bas bas bağırıyorlar, lütfen inenlere öncelik verin diyorlar diyorum. Duymuyor musun diyorum!

Olay-3:
(Otobüs şoförü kapıyı erken açınca sıranın en arkasındakiler bir anda hücum ediyor ve bilin bakalım en önde kim var? BEN!)

+ Hoop! Hayırdır ya sıra var görmüyor musun?
(cevap da yok tabii)
+ Size diyorum! Neandertal mısınız acaba? Hadi beni geçiniz, sizden önce sıraya giren onlarca insanın hakkına tecavüz ettiğinizin farkında mısınız? 
- Şoför kapıyı açtı ama?! Sen de binseydin!
+ Hanımefendi beyninizin sağ lobunda bulunan sinapsis boşluklara baktırmanızı ve toplumsal yaşamdaki adap kurallarını en baştan öğrenmenizi öneriyorum! 
  • Yazı bitti. 


8 Haziran 2016 Çarşamba

PİDE KUYRUĞU

Kendimle gerçekleştirdiğim oldukça hararetli bir tartışmanın en heyecanlı yerindeydim... Tam kendi yakamdan kendimi tutup tartaklamaya başlayacakken annemin oturma odasından seslenen sesini duydum;

+ Amaçsız! Git pide al!

Annemin Adolf Hitler ile akrabalığı olabilir miydi? Hayatımın bu en esrarengiz sorusunu bir seferlik daha erteleyerek emre itaat ettim ve yola koyuldum... Attığım her adımda görev bilinci ile sarıp sarmalanıyor, sıcak pidenin üzerindeki her bir susam tanesi üzerine yeminler ediyordum: BAŞARMALIYDIM! 

1-) ZAMANLAMASI MANİDAR!
Pide kuyruğunda hayatta kalabilmenin birinci kuralı sıraya doğru zamanda girmekten geçer. Bu nedenle fırına giden yolda sokağın nabzını tutmak oldukça önemlidir. Ben de sokağın nabzını tutuyor, etraftaki sakinliğin hayra alamet olmadığını anlayabiliyordum. Hemen bir parmağımı ıslatarak havaya kaldırdım ve bir süre sonra parmağıma ufak susam parçacıklarının yapışmış olduğunu gördüm. Evet, fırın oldukça yakınımda olmalıydı ve ben acele etmeliydim!

2-) NO RULES!
Sıcak pideye giden yolda hiç kimseye güvenmemem gerektiğini bilecek kadar yaşamıştım! O nedenle benim gibi pide kuyruğuna doğru yürüyen karşı apartmandaki komşumuzla birbirimizi gördüğümüz an koşmaya başladık! Taşların üzerinden atlıyor, arabaların arasından kıvrak hareketlerle geçiyordum! Gençtim ve elbette karşımda hiçbir şansı yoktu! İşte tüm bunlar sıraya sadece bir kişi önde başlayabilmek içindi...

3-) ACI GERÇEKLER!
Komşumuzun nefret dolu bakışları altında nefes nefese sıraya girdim. Hemen ayak parmaklarımın üzerinde yükselerek sıranın sonunu görmeye çalıştım ama elbette buna imkan yoktu. Sıra tıpkı bir çöl gibi önümde uzanıyor, pidenin kokusu ise bu çölün sonunda kavuşacağım bir vaha gibi hayallerimi süslüyordu. Tam bu sırada göğsüne bastırdığı sıcacık pideyle ayaklarını sürüyerek gelen perişan haldeki dürümcü Ahmet amca ile karşılaştım...

+ Bekle... Bekle ama asla umut etme... Umut bu topraklardan gitti artık! 
- Ne diyorsun sen Ahmet amca? Pide kuyruğunda hayatta kalmayı bana sen öğrettin!
+ Hayır! Yaklaşma! Dokunma bana! Dokunma pideme! Benim o! Sadece benim! Kıymetlim!

Durum gerçekten kötü olmalıydı. Bu nedenle yanımdan titreyerek geçen Ahmet amcayı boş verip kuyruk hakkında daha fazla bilgi edinebilmek amacıyla hemen bir sıra önümdeki teyze ile sohbet etmeye çalıştım...

- Teyzem ne zamandır bekliyorsun burada?
+ Ben bu kuyruğa girdiğimde aha şu karşıdaki çiçek yeni tomurcuklanıyordu kızım...
- Aa o zaman çok da şey değilm... NE?! NASIL YA? 

4-) LET THE GAME BEGİN!
Pide kuyruğunda heder olan ibretlik insanları gördükten sonra acil bir eylem planına ihtiyacım olduğuna karar verdim. Acaba bir partide kaç adet pide çıkıyordu? Bu kuyruktan sağ çıkma olasılığım neydi? İftara kaç dakika kalmıştı? İşte bu soru işaretleri ışığında beyin fırtınası yapıyordum ki o da ne? Biri resmen pide kuyruğuna kaynak yapmaya çalışıyordu!

+ Pardon! Bakar mısınız? Sıraya geçer misiniz?
- Ben yumurtalı pide bekliyorum.
+ Ne demek yumurtalı pide bekliyorum beyefendi? Biz burada ne için bekliyoruz? (bu sırada arbede esnasında kalbi sıkışan Mahmut Hoca gibi elimi bağrıma bastırıyordum)

Bu sırada derin uykularından uyanan diğer insanlar da adama bağırmaya başlamıştı. Kalabalıkların bu kadar kolay galeyana gelmesi, üstelik sürü psikolojisiyle hep bir ağızdan söyleşmeye başlamaları benim için müthiş bir fırsattı! Hemen kısa boyumun avantajını kullanarak insanları geçmeye ve adım adım kuyruğun sonuna doğru yaklaşmaya başladım. Bu sırada dehşet içinde fırının bir köşesine yığılıp kalmış hareketsiz insan bedenleri ile karşılaşıyor, pide kuyruğu gerçeğini her geçen saniye daha iyi anlıyordum... 

+ Ağbi bana 2 pide verir misin?
- Fakat siz... Sizi daha önce bekleyenler arasında görmemiştim? Yoksa... Hayır buna inanmak istemiyorum küçük hanım! Yoksa siz sıraya kaynak mı yaptınız?
+ Hayır efendim, elbette hayır!
- Size nasıl güvenebilirim? 
+ Şerre karşı çok müstesna bir görev bilinciyle çalıştığınızın farkındayım efendim. Lütfen bana güvenin ve 2 pide verin! Yalvarırım!
- Peki... Al bakalım. Ama hızlı git! Hatta kaç, kurtar kendini ve bir daha uğrama buraya! Eğer beni anımsamak istersen pide arası zeytin ye! Ağlama küçük kız! Ağlama!