Merhaba ay yüzlü okuyucu. Size küçükken çok tatlı olduğumu söylemiş miydim? (bknz: yandaki fotoğraf!)
Çok fazla uzatmadan küçüklüğüme dair bir şeyler gevelemek istiyorum. Daha sonra defolacağım, söz.
Büyük bir bahçesi olan, ahşap, tarihi bir evde büyüdüm ben. Şimdi öyle diyince hepiniz beni paşa kızı sandınız değil mi? Tamam o zaman demekki amacıma ulaşmışım. Öyle sanmaya devam edin.
O koskocaman bahçe dediğim yer küçükken bana yağmur ormanları gibi görünürdü. Öyle ulu, öyle yüceydi orası. (merhaba ben Dede Korkut.)
İstanbul’da olmamıza rağmen o bahçede envai çeşit hayvanla tanıştım ben. sevgili Gelincik, selamsız kirpi, yılan Hakkı, sinsi akrep, tatlı uğur böcekleri, sevimsiz hamam böcekleri, kuşlar, çalışkan karıncalar ve daha bir çok dost işte…
Sabahtan akşama kadar rahmetli babannemin deyişiyle ”hel hel gezip tozmaktan bitap düşene kadar” oyun oynardım. Mahallenin çocuklarıyla ebelemeç, yerden yüksek, ebe tura 1-2-3, yakan top, istop, saklambaç ve ninja turtles oynardık. Evciliği saymadım farkettiniz değil mi? Ben hiç evcilik oynamadım çünkü. Hani öyle bazen komşu kızına özenip elime bir iki bebek almışlığım vardır elbet ama ben gerçekten evcilik oynamayı beceremezdim. Ne o öyle hadi ben anne olayım tribi? Neden anne olayım ben o yaşta? Ben daha çocuğum be çocuk! (merhaba ben Erdal Bakkal. ”ben bakkalım be bakkal!”)
Mahalleler arası çocuk kavgaları ise vazgeçilmezlerim arasındaydı. Çoğunluğu erkek olan arkadaşlarımla beraber çok kavgaya katılma şerefine nail oldum ben dudu yüzlü, bal dudaklı okuyucularım. Bu kavgalar sırasında dayal yediğim de oldu, dayak attığım da ama asla anneme veya babama şikayet etmedim. Hiç ağlamadım.
Bugüne kadar kavgalar sırasında aldığım en dayanılmaz darbeyi mahallenin korkulan çocuğu Ertan vurdu bana. Babasından aşırdığı deri kemerle sırtıma vurmuştu hain koskat! Nevrim dönmüştü lan acısından. Gebericem sanmıştım. Yaşadığım bu olaydan yaklaşık 2 hafta sonra, hain Ertan’ın kafasını kocaman bir taşla yarmıştım. Hastaneye kaldırılmıştı. Annesi ve babası da evimize gelip beni şikayet etmişlerdi. Kızının kriminal bir suça karıştığını öğrenen babam için ne büyük bir yıkım…
Küçükken çok sıkı bir MFÖ hayranıydım ben. Teybin üstüne çıkıp ”Aliiiiiii, aliiiiii desederoooooo!!!” diye haykırıp çılgın danslar ettiğim günler hala gözümün önünde. Ayrıca zamanın yakışıklı şarkıcısı, deri montlu, asi çocuk Tayfun’un ”Hadi Yine İyisin” şarkısı ile az coşmadım… (hadi yine iyisin, iyiysin, iyisin. söyle bana kiminsin, kiminsin, kiminsin? her şeyinle güzelsin muaaah sevgilimsin!) Yonca Evcimik ‘in ”Aboneyim” şarkısını da unutmamak lazım elbette…
(daha ne yazacağıdım ki?)
Bundan böyle ”Küçükken Ben” yazılarımla bol bol karşılaşacaksınız sevdiceklerim. Şimdilik bu kadar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder