29 Eylül 2012 Cumartesi
BENDEN BİR ŞEYLER (VOL:7)
Merhaba sayın okuyucu.
Daha önce sizinle yatmış mıydık? - asdafsda olmadı bu evet -
Naber?
Bazen hayatta her şey öyle bir tersine dönüyor ki, Allah'ın espriyi abarttığını düşünüyorum. Hatta buradan Allaha beni neden Türk usulü sevdiğini sormak istiyorum... Çünkü kendisi hem seviyor hem de dövüyor...
Olumsuzluklarla ilgili bomboş kanunları olan Murphy bile benim durumuma gülüyordur diye düşünüyorum. Allah o Murphy'nin belasını versin zaten! Bu yüzden ''Arka Sokaklar'' adı verilen manasız dizinin o ünlü Rıza babasına gidip ''adam pisliğin teki çıktı Rıza baba!'' demek istiyorum... Gerçi adam öldü ve arkasından konuşmak feci derecede günah olabilir ama adam malesef haklı be...
Ayrıca şimdi kolumda ve bacağımda bulunan sivrisinek ısırıklarını görünce aklıma geldi... Geçen gece telefonda konuşurken bir tane sivrisinek koluma kondu. Nasıl ısırıp kan emeceğini merak ettiğimden durup izlemeye başladım. Böyle o kadar itinayla yaptı ki işini, hemşireler o kadar dikkatli olsalar eminim ki dünyada iğneden korkan kimse kalmazdı. Neyse... Kendimi kobay olarak kullandırttığım sivrisinek işini bitirince yanımda kalmaya devam etti. Artık benim kanımı taşıdığına göre aramızda bir bağ oluştuğunu düşünerek gene ses çıkarmadım. Adını 0.5 koydum... Kendisine ''yarın gece aynı yerde, aynı saatte'' diyerekten buluşma sözü verdim. Artık bu noktadan sonrası hayırlısı be gülüm...
Bir şey daha, canımın sıkıntısı aslında o kadar büyük ki o yüzden bu kadar saçmalıyorum...
Sıkıntının gerçek sebebini bile yazamıyorum, çünkü yapabileceğim bir şey yok.
Olsaydı zaten yapardım...
''Biraz gevşetebilsem göğüs kafesimi, dokunup durdurabilsem attığın yeri...'' diyerekten bir şarkı mırıldanıyorum şuan...
Son olarak böyle şeyler yazanlarla hep alay etmiştim hala da ediyorum. O yüzden okumayın. Gerçi bu cümleye kadar geldiyseniz okumuş olma ihtimaliniz de kuvvetle muhtemel ama ben olsam ''özet geç piç!'' diye yorum yazardım.
Özeti de şu, yani bu yazının teması şu ki,
Hiçbir şey...
Ben sadece size ''merhaba'' demek istemiştim...
26 Eylül 2012 Çarşamba
İNCİR REÇELİ İLE İSYEEAAN
Merhaba hepsi birer tadelle tatlılığında olan okuyucularım.
''Tenha Adam ve Yaratıcılık Sınırları'' ile başladığım ''popüler kültür çöplüğü film kuşağı''na ''İncir Reçeli'' adı verilen travmatik film ile devam ediyorum...
Filmin yayınlanmasının ardından 2 sene gibi bir zaman geçti sanırım. Bu 2 sene içinde ergenlerin yeterince İSYEEEAAAN ettiklerini düşünerek bu yazıyı yazmaya cesaret edebiliyorum.
Başrol oyuncuları Halil Sezai Paracıkoğlu (Metin) ve Melike Güner (Duygu)...
- Metin tv'lere skeç yazan 3. sınıf beceriksizliğinde bir yazardır. Tek başına yaşayan, depresif ve fazlasıyla gereksiz biridir.
- Duygu ise üniversiteyi yeni kazanan her gencin hayalini süsleyen ''rahat kız'' profilinde biridir. Bardan kaldırılma olasılığı yüksek olan, kısa saçları kızıla boyalı fakat parası yetmediğinden olsa gerek kaşları kapkara dolaşan, bol dekolteli, bereli ve köpekler gibi aşık olmaya her daim hazır bir kızdır...
- Beceriksiz skeç yazarı Metin'in efkarlanıp gittiği barda artık sarhoşluktan nevri dönmüş Duygu ile tanışmasıyla başlayan hikayemiz, Metin'in Duyguyu eve atmasıyla derin manalarla dolu bir noktaya taşıdı hepimizi değil mi? Ben tam ''aha bak kızın gazozuna ilaç neyin atmasına da gerek kalmadı! şimdi evire çevire... öhöm neyse!'' diyecektim ki bizim sarhoş Duygu ''sevişmek yok, sevişmek yok.'' deyü deyü sayıklamaya başladı... Tabii Metin çok iyi bir insan olduğu için kıza elleşmedi...
- "hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık. gönlüme hoşgeldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık" , ''incir reçeli güzeldir'' , ''günaydın sol yanım'' ve ''babalar her zaman haklı değildir'' gibi ergence cümleleri post-it lere yapıştırıp evin değişik yerlerine asan Duygu şıppadanak Metin'i kendine aşık etti tabii...
- Lan yemin ediyorum ben bu işlerden anlamıyorum! Demek her önümüze gelene post-it yazsak herifler aşık olacak... Zalımsın dünya!
- Esas kızın durmadan ortalardan kaybolmasına içerleyen esas oğlanımız kızı takibe alır ve yaşlı bir adamın evine gittiğini görür... Sonra bunlar tabii kavga ederler. Yok efendim senin olun zevklerin varmış diyerekten kıza sataşır falan. Kız da tabii hemen lafı yapıştırır, ''Asıl ucuz olan, beş kuruş vermeden yapıştırdığınız yargılarınız!'' Gidere bak? Breh breh breh... Meğer o adamda babasıymış iyi mi?
- Tabii bu olanlardan sonra bizim Duygu'nın AIDS olduğu ortaya çıkar ve film adeta Ferdi Tayfur filmleri kadar acı bir hal alır...
- Ölümünü çoktan kabullenmiş olan kızımız gene ortadan kaybolur ve 3. sınıf skeç yazarı Metin'in kaşık kaşık İncir Reçeli yemesine neden olacak kadar ağır bir depresyona girmesine neden olur.
- İSYEEEAAAANNN ede ede şarkı söylenen bir de sahne vardı ki, sanırım her gencin Facebook profilinde paylaşılmıştır...
- Bu depresyon içinde evine kapanan Metin, melankolinin dibine vurarak bir film senaryosu yazar ve iş tutar. Parayı bulur. Karıya kıza giderek Duyguyu unutur! afsfahsgaja =)) Şaka lan şaka =) Adam kızı unutmadı...
- Konu belki daha farklı işlenseydi, ergen tribinden uzak kalınabilseydi kesinlikle daha iyi olabilirdi. Ancak bana gerçek olamayacak kadar saçma geldi bu film. Sanki filmi yapmadan önce 1000 tane üniversiteli gence sorduk, 1000 popüler cevap aldık tarzından yola çıkmışlarda film senaryosu öyle yazılmış gibi geldi...
- Bu arada biri yönetmene prezervatif gerçeğini açıklasaydı iyi olabilirdi değil mi?
- Bir ''Popüler Kültür Çöplüğü Film Kuşağı'' nın daha sonuna geldik.
- Bu arada İncir Reçeli sizdiniz sevgili okuyucularım... (kalp kalp kalp)
24 Eylül 2012 Pazartesi
BİR O YANA - BİR BU YANA (VOL:11)
Merhaba daldan dala konmaktan zevk alan okuyucularım.
- ''Daldan dala konarken zevk almak'' durumunu düşündün değil mi? O halde amacıma ulaştım sevgili okur.
- Sanatçıların şu ''inandığım bir proje olursan neden olmasın?'' lafına hastayım. Projeye inanıp ne yapacaksın? Senin projen benim projemin önünde diz çöker, tövbe eder haberin var mı acaba sevgili sanatçı bozuntusu?
- Hepimiz hayatında sabah sabah ''şimdi kalk ve etrafa gülümse. bugün harika bir gün olacak...hede hödö...'' şeklinde bir mesaj yazan ''kendini bilmezler'' kategorisinden arkadaşı vardır. İşte ben bu arkadaşı alıp karşıma ''senin bana o sabahın köründe mesaj yazan parmaklarını Hidroflorik asite batırıp parçalarını da o kemçük ağzına çiğnetirim lan apartman boşluğu!'' demek istiyorum. AMA DİYEMİYORUM YA LA! O MESAJI GÖRÜNCE CEVAP YAZAMIYORUM!
- Peki tamam artık sakinim!
- ''Yanlış numara'' ne kadar da ezik değil mi? Düşünsenize baştan kaybediyorsunuz. Varlığınızın hiçbir anlamı yok ve siz kosocaman bir yanlıştan ibaretsiniz. Allah kimseyi yanlış numara durumuna düşürmesin. Amin.
- Geçen gün televizyon karşısında o kanal senin bu kanal benim dolaşırken bir adet sineğin saldırısına uğradım. Böyle bildiğin dayak yedim kendisinden sevgili okuyucu. Elimle böyle engel olmaya çalışıyorum, şerefsiz o kadar hırslı ki sanki elinden ekmeğini çalmışım gibi saldırdı. Rencide oldum...
- ''Herkes gibi biriyim işte'' diyerek etrafa fake atanlar var aramızda. Bu kişiler dikkatli olsunlar çünkü hiç de öyle herkes gibi olduklarını düşünmüyorum ben.
- Hayat zor valla ya. Şuan mesela elimde kolamla bilgisayar başında oturuyorum. Benim tabi tablet bilgisayarım neyin yok. Ben fakirim. Hayat zalım.
- Hikayeyi anlatırken eprili bir sonla bitirmeye çalışan kişinin azmine hayranım. O nasıl bir zeka fışkırmasıysa artık olay örgüsünü öyle bir kuruyor ki, sonunda hatrı için gülmek durumunda kalıyorsunuz zaten.
- Shaggy de bu ara ölmedi nedense...
- Her cümlesinin sonuna '' :) '' koyan insanla '' ;) '' koyan insan için ağladım bugün.
- Bu arada '' :) '' samimi, '' ;) '' ise çok sinsi gelir bana.
- Pavlov'un yerinde olsam o köpeği bir kaşık suda boğardım sevdiceklerim. Şimdi milyonlarca insan Pavlov'u değil de köpeğini konuşuyor çünkü. Çevir bakalım yoldan birini, elinde fotoğrafla sor bakalım ''Bu kimdir hacı?'' diye... İmkanı yok kimse tanımaz adamı. Sonra işte bu Pavlov desen ne fayda? Adamın aklına hemen köpeği gelecek... Ne hazin...
- Görüşmek üzere.
- Yok lan bu çok ani oldu dimi? Yüzün düştü bak yapma böyle. Yerim ben seni...
16 Eylül 2012 Pazar
BENDEN BİR ŞEYLER (VOL:6)
BİR ÇEŞİT ''HAYIRLI'' İŞ
Merhaba küçükken yemelere doyamadığım bebe aspirinlerim.Ekrana doğru biraz yaklaşır mısınız?
Yaklaş.
Yaklaş, yaklaş korkma!
Şimdi herkes bilgisayar ekranına yapıştı mı?
Evet...
Birazdan anlatacağım hikayede adı geçen kişiler ve olaylar tamamiyle gerçek olup, bloğumun deşifre olması durumunda da sistem tüm yazıyı çiçek - böcek resimlerine çevirecektir. (-evet teknoloji o kadar ilerledi!)
------------------
O değil de, böyle yazınca heyecanlandınız değil mi? Çünkü ben heyecanlandım yani.
Neyse...
Bugün ailemizin 33 yıllık hayatında kaçak bal yapılmadık çiçek bırakmayan, pek çapkın ve pek yakışıklı bir abimizin nihayet evlilik hayatına attığı ilk adıma tanık olduk. Ailecek şaşkın ve bir o kadar da mutluyuz.
Evliliğe ilk adımdan kastım ise tamamen kız ve erkek tarafı denilen takımların dişi bireylerinin tanışma merasimiydi...
İşte olanlar...
- Daha önceki deneyimlerinden dolayı defalarca evlilikten dönen abimiz, ailemizin ağır topları arasında yer alan dişilere ''geçen seferki gibi atlamayın her lafa. he deyin geçin. valla bu sefer hayırlısı buymuş falan demem, benzin döker yakarım hepinizi!'' şeklinde ağır tehditler savurdu.
- Artık yavaş yavaş ''eski gelin'' kategorisine giren yengem ise tam da rahatlayacağından bahsedecekti ki, ''ilk 5 yıl kullanım hakkı benim olsun. daha sonra siz kendi aranızda ev işleri konusunda bölüştürürsünüz.'' diyen damat adayının hışmına uğradı.
- Yukarıdaki diyaloğu fındık yiyerek ve kola içerek dinlemiş olan ben, hayatın ne kadar acımasız olduğunu bir kez daha anlamış oldum. (aqladııım deliceeeeee) :))
- Uzun süren hazırlanma ve tembih sürecinin ardından arabalara doluştuk ve kız tarafı adı verilen eve doğru yola çıktık.
- Yolda çiçek ve tatlı alındı. Adet böyleymiş.
- Yengem çiçek sayısının tek sayı olması gerektiğini, böylece ''sen teksin'' mesajı verildiğini söyleyerek beni benden aldı. Peki ''çift alsak ne olur?'' diye sordum. Bir süre düşündü ve ''o da senle çiftleşmek istiyorum demektir sanırım'' dedi. Yahu amaç zaten çiftleşmek değil mi? Yasal bir şekilde çiftleşmek istemiyor mu bunlar?
- Bu arada adet nedir? Kimler tarafından belirlenmiştir? Mesela ben çıksam ortaya ve bir adet çıkarsam bu toplum tarafından kabul görür mü? Kafamda deli sorular...
- Kız tarafı denilen familyanın yaşadığı eve vardığımızda daha beş dakika önce ''o böyle derse biz de şöyle deriz'' diye plan yapan ailemizin ağır topları, birden bire değişerek şirin mi şirin dişiler haline geldiler.
- İlk 10 dakika abartısız herkes birbirine iltifat etti. Hatta sanırım bir ara artık kime iltifat edeceğini şaşıran halam bana ''kız bugün çok güzelsin. maşallah. allah sahibine bağışlasın.'' falan dedi. Ben de tabi sanki kendisiyle ilk kez tanışıyormuş gibi iltifatına ''amin. cümlemize inşallah. sübhanallah. ibretlik paylaşım'' dedim... adsfadasfa şaka lan şaka =)
- Sadece kadınların olmasından kaynaklı olarak evde bir çocuk fazlalığı vardı.
- Henüz 4 aylık erkek bir bebeğin altı değiştirilirken ilk kez pipi (!) gören 4 yaşındaki yiğenim: ''abla baaaak! bebek yaprağına parmak koymuuuuş! ama nasıl yapmış ki onu? ben de yapıyım mı?'' diye sordu... Bu soruyu da hayatımın cevapsız soruları arasına koydum sevdiceklerim.
- Bol kalorili pasta, börek, kısır faslına geçildiğinde ise ilk kez yüzüm güldü. Çünkü milleti izlemekten ve gülmemek için yanaklarımı sıkıştırmaktan yorulmuştum. :)
- Yemek sırasında ''artık dünür sayılırız. zahmete hiç gerek yok canıııım. allah nasip ederse hayırlı işimizi konuşmayada gelicez inşallah. ayyy bu arada kısır harika!'' replikleri bolca kullanıldı.
- Bu arada biri yengemin espri yapmasını yasaklamalı!!!
- Ben tüm bu ''hayırlı'' konuşmalar yapılırken bilincimin loş ışıklı koridorlarında gülerek geziniyordum bebeytolarım. Ondandır ki yüzümde hep bir eblek gülücük vardı. :)
- Kalkma vakti geldiğinde adeta derin bir uykudan uyanmış gibi oldum. Tüm o zoraki konuşmalar beni yormuştu. Azcık açık konuşabilsek keşke değil mi? Mesela desek ki, ''bizim oğlan çapkın. sigara var. alkol var. ama işte yaş olmuş 33, artık evlenmesi de lazım. E sizin kızın da gönlü var. madem öyle evlensinler işte. tam da çiftleşme mevsimi...''
- DİYEMEDİK YA LA!!! =))))
14 Eylül 2012 Cuma
BİR O YANA - BİR BU YANA (VOL:10)
Merhaba duyguları 140 karaktere sığmayacak kadar derin olan okuyucularım.
Naber?
Beni sorarsan -ki sorduğun da yok!- sadece nefes almaya odaklı bir hayatım var diyebilirim. Nefes al - ver işte bu kadar basit...
- Sonbahara giriş yapmaya çalıştığımız şu günlerde sık sık gökyüzüne bakarak ''elveda yaz, elveda güneş, azcık daha otur annem çay koyar birazdan.'' diyorum. Fakat sanırım beni dinlemiyor şerefsizler! :(
- Sana gitme demeyeceğim yaz. Git tabi. Ama hobi olarak git.
- Neyse...
- ''Aşk denen bu zemini kaypak...'' veya ''Hayat denen bu zalim...'' gibi cümleler kuranlara uyuz oluyorum. Bir kere ''hayat denen'' yazınca ne oluyor? Hayata biz başka bir şey mi diyorduk ki garipsiyoruz? Hayır yani biz sıfat yüklemeyi beceremedik de sen mi başardın sadece ukala dümbeleği? Sinirlendim evet!
- Biliyorsunuz ki böyle çağlara isimler verilmiş hep. Orta çağ, yakın çağ, yeni çağ gibi. Şimdi bu isimlere kim karar veriyor acaba? Mesela ben orta çağ'dan sıkıldım diyelim, hemen ''uff yeni çağ başlasın yhaaaa'' diye fake atabilir miyim? Yeni bir çağ adı uydurulacaksa eğer, ona kısaca ''fokurdak'' diyebilir miyiz? Tüm bu sorular beynimi o kadar meşgul ediyor ki hayata adapte olamıyorum.
- Geçen gün bir arkadaşıma ''pampiş'' diyerek sistemin kölesi olmaya başlayan biri olduğumu ispat etmiş oldum. Herkes yasta.
- ''Ayrı gayrı'' kelimesini çok Anadolu, böyle çok bizden gören biriyim. Bu yüzden bir türlü nerede kullanmam gerektiğini kestiremem.
- ''Efendime söyleyeyim'' lafı da çok ispiyoncu gibi değil mi sizce?
- ''Gözünü seveyim'' ifadesi de sanki böyle çok ''aslında diğer uzuvlarından nefret ediyorum ama gözün idare eder, o yüzden bari orayı seveyim'' dermiş gibi.
- Bir dizinin veya filmin kamera arkasını izlediğim zaman kendimi kötü hissediyorum. O kadar çok güldüğüm veya etkilendiğim bir sahnenin çekilirken aslında ne kadar boktan olduğunu anladığım an cidden yıkılıyorum. Adamlar profesyonel sonuçta ve bu işten para kazanıyorlar. Lanet olsun!
- Adnan Oktar'ın programına konuk olarak çağırılmayı çok istiyorum. Kedi canını seni. =)
- Müge Anlı biliyorsunuz ki ailemizin polisi gibi bir şey. Arka Sokaklardan hallice bir ifade ile yaptığı programda türlü çeşit kaçırılma, tecavüz ve cinayete ışık tutan biri. Geçen gün programına rastladım, bir an baktım ki televizyon kumandası kayıp. Arıyorum arıyorum yok. Hemen anons etti ''minderin altına bak orada'' diye de rahatladım. ''Sağol Mügüş'' dedim. ''Rica ederim canım. Şimdi kısa bir ara.'' dedi.
- Maçlarda son dakikada oyuna sokulan oyuncu kadar bahtsız biri biliyor musunuz? Adam oyuna girdiği andan itibaren deli danalar gibi koşturuyor ama bizim hakem tabi beş dakika içinde oyunu bitiriyor. Zalımsın hayat...
- Senin o bana mesaj atmayan parmaklarını alır nitrik asite batırırım! -DİYEMEDİM YA LA!-
- O zaman ordan bana biraz huzur, bir bardak da çay ver dostum!
- Sanırım bu yazı da bitti.
10 Eylül 2012 Pazartesi
BENDEN BİR ŞEYLER (VOL:5)
BİR TATİLİN ANATOMİSİ
Yazımın şarkısı =)
Ben bu yaz bronzlaşmak,
Kendimle uzlaşmak,
Yer yer yozlaşmak,
Uzaklaşmak istiyorum.
***(cosmopolitan dergisi okuyan ve fazlasıyla dişisel olan blogger taklidim)***
Merhaba bebeytolarım.
Merhaba boş şezlonglarım.
12 gün gibi uzun bir aranın ardından ''neredeydin la kımıl zararlısı?!'' diyecek olursanız eğer, Marmariste tatildeydim cicişler.
İşte aklımda kalanlar...
- Otobüsle şehirlerarası yolculuk yapmayalı çok olmuştu ve her koltuğun arkasında mini bir ekran gördüğüm an çocuklar gibi sevindim.
- Dokunmatik ekranı sürekli donup kalan tek kişi olduğumu söylememe gerek var mı?
- Mola verdiğimiz bir yerde tamı tamına 4 tane Starbucks denilen yerden vardı. Sanırım Starbuck'ın ilk kurulduğu yerde falan mola vermiş olmalıyız...
- Bir de ''ehe ehe hadi gidip oralet isteyelim şunlardan'' veya ''starbucks'da da çaylar şirketten mi acaba?'' diye şaka yapmaya çalışan ergenler olmasaydı iyiydi!
- Yol boyunca ''uzak yerlere giden morali bozuk genç'' taklidi yapıp hüzünlenmeye çalıştıysam da, beceremedim. İçten içe kendime espriler yapıp eğlendim.
- Genç potansiyeli bu kadar yüksek olan koca otobüste önüme düşe düşe bebekli bir ablacık düşüverdi. Koltuklarını üstüme doğru yatırıp tüm yolculuğumu katlettiler.
- Nihayet bilmem kaç yıldızlı olan tatil köyümüze vardıktan sonra anlamış oldum ki burada azınlık olan kesinlikle bizleriz! Olum koskoca tatil köyünde sadece 3 Türk aile olabilir mi ya? Hepsi mi Rus? Davay davay...
- Tüm tatil boyunca alkolikliğin dibine vurdum.
- Etrafta çok fazla sivrisinek ve arı vardı ve ben 2 adet arının acımasız saldırıcı sonucunda ayağımın değişik yerlerinden sokuldum. :(
- Beni sokan arıların peşine sürüne sürüne düşüp taş atarak öldürdüğümü söylememe sanırım şaşırmazsınız değil mi?
- Tatilim genel olarak deniz, şezlongda kitap okumak ve içki içmek voltranı içinde geçti. O yüzden fazla ayrıntı gelmiyor aklıma. Veya benim kafam hep güzeldi...
- Çoğu zaman kendimi, kendi hiçliğimi ve yaptıklarımı düşünürken yakaladım kendimi...
- Her neyse dudu yüzlülerim. Artık döndüm! ''Show must go on'' diyesim bile var ama susuyorum... :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)