24 Nisan 2015 Cuma

BİR KÜÇÜK KEŞİF...

Esasında Küçükken Ben yazı dizimi bitireli hemen hemen 3 sene oluyor, ancak geçenlerde bloğumu karıştırırken yazmış olduğum ufak bir cümle ile yeniden yazmaya karar verdim. Şöyle yazmışım bir seferinde: ''Küçükken Allah'ın ak sakallı, güleç yüzlü ve tombik bir dede olduğunu hayal ederdim. Camilerde yaşadığını ve geceleri biz uyurken yanımıza gelip kontrol ettiğini düşünürdüm.'' İşte bu nedenle bir kez daha zaman makineme bindim ve eski güzel günlere gittim... Hadi sen de gel benimle sevgili okuyucu!

Tahmini Yıl: 1995

Üzerimde cebi ağzına kadar erikle dolu olan bahçıvan pantolonum var. Birazdan Kuran Kursundan çıkacak olan arkadaşlarımı bekliyorum. Onlar derslerde daha bir yakınlaşıyorlar sanki diye hüzünleniyorum, ancak ilk başta kursa yazılmadığım için sonradan başlamayı kendime yediremediğimden beklemeyi seçiyorum hep. Bir süre sonra ders bitmiş olacak ki hepsi teker teker dışarı çıkıyor... Hemen ayağa fırlıyorum;

+ Bakın ceplerime! Bakın! 

Tabii hepsi koşuşarak yanıma geliyorlar. Hep birlikte erikleri mideye indirmeye başlıyoruz. 

- Amaçsız sen de gelsene derslere. Sevap kızım, sevap! Hem hoca da çok iyi! Sen daha önce görmedin değil mi?
+ Yok görmedim. Hadi parka gidelim! 

O gün parka gittik ve gene babaannemin deyimiyle hel hel gezip tozduk, fakat o sevap mevzusu kafama çok takılmıştı. Akşam anneme şunu sordum;

+ Anne ben de ölecek miyim?
- Hepimiz öleceğiz kızım. Sana anlatmıştım ya hani... 
+ Anne peki Allah neye benzer?
- Amaçsız! Yeter! 

Annemi daha fazla sıkıntıya sokmamak için odama gittim, çünkü bu tarz sorularıma cevap verirken zorlandığını hep görürdüm. O nedenle Allah'ı hayal etmeye başladım. Olsa olsa ak sakallı ve tombiş bir dede olmalıydı. Hem arkadaşlarım sırf camiye gittikleri için sevap kazanıyorlarsa demek ki kendisi camide yaşıyordu! Üstelik bizim camide! Yarın hemen onu görmeliydim...

Sabah uyandığımda en güzel elbisemi giyinmek için anneme huysuzluk ettim. O bittabi bayramlık elbiseyle sokağa çıkmamı istemiyor, dahası takmak istediğim altın bilekliğe de şiddetle karşı çıkıyordu. Yediğim azarlar ve akıttığım göz yaşları sonrasında istediğim gibi giyinip kuşanarak soluğu camide aldım... Kapıdan içeri girerken kalbimin midemde attığını hissediyor, heyecandan titreyen bacaklarla hafif loş ışığa gözlerimi alıştırmaya çalışıyordum. Tam evde değil herhalde diye düşünürken arkamdan bir ses işittim...

- Buyur kızım?

O an yaşadığım şoku hayal edebiliyor musunuz? Resmen hayallerimdeki gibiydi... Tombul, ak sakallı ve güleç yüzlü... Hemen görmesi için boynumdaki cevşen kolyesini dışarıya çıkardım ve nereye kaybolduğunu bilmediğim titrek bir sesle konuştum;

+ Nasılsınız efendim?
- İyilik şükürler olsun. Kurs için mi geldin? Ama bugün kurs yok. Yarın gelmen lazım.
+ Tabii efendim. Zaten o kadar meşgulsünüz ki... 
- Hiç sorma hiç. Geçen hafta vefat eden bakkal vardı ya hani, bugün yedisini okumaya gideceğim.
+ Haberi nasıl verdiniz kendisine? Açıkçası para üstlerini sakızla geçiştirdiği için pek sevmezdim kendisini. 
- Efendim? Ha işte haberi ailesi verdi bana zaten. Gece vefat etmiş zavallıcık.
+ Lütfen efendim! Burada sadece ikimiz varız! Yani yeni bebekler yaratmakla uğraşmak yerine hali hazırda elinizin altında olanlarla uğraşmanız daha iyi olurdu diye düşünüyorum doğrusu!
- Ne diyorsun kız sen? Anlamıyorum ki. Ah zamane çocukları!
+ Efendim bilakis, diğerlerine benzemediğimi siz benden daha iyi bilirsiniz. Ayrıca geceleri beni korkutuyor olmanız da hiç hoş değil!
- Kızım bak ne diyeceğim? Babanı al getir yarın tamam mı?
+ Geçen gün dövdüğüm çocuğu diyecekseniz eğer boşuna zahmet etmeyin efendim, ben aynı akşam babama anlattım olayı. 
- Yok yahu yok! Sen getir işte yarın!

2 yorum:

  1. :))))))))) Ne büyük bir şans böyle yaratıcıyla konuşmak :D Benim de söyleyecek çok şeyim varda dünyayla ilgili bekliyorum işte bir şekilde konuşacağım herhal...
    Ha tabi bu arada kendilerine kızacağım çok şey var... :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım hepimize biraz vakit ayırır da azıcık sohbet etme imkanımız olur. :)

      Sil