29 Haziran 2014 Pazar

BENDEN BİR ŞEYLER (VOL:19)

Merhaba Tadelle yerken adeta kendinden geçenler.
  • İş yerim İstanbul'un ünlü otellerinden birine çok yakın. Yani işe gitmek için bu otelin önünden mutlaka geçmeliyim. Ancak geçen sabah gene buradan geçtiğim bir anda kalabalık bir turist kafilesinin içinde buldum kendimi. Adeta sürüklenircesine onlarla yürümeye başladım. Bir anda yüzüm güldü. Onlar gibi her gördüğüme ''weeoow'' demeye başladım. Hatta duruma ayak uydurmak için cep telefonumu çıkarıp fotoğraf bile çektim. Bu sırada öylesine havaya girmiştim ki, ''do you know Turkish kebap?'' cümlesini bile ağzımdan kaçıracak kadar pervasızlaşmıştım. Daha sonra turist kafilesiyle beraber iş yerimin olduğu sokağa kadar geldik. Bir anda yüzüm düştü. Usulca gruptan ayrılıp ayaklarımı sürüyerek ajansın yolunu tuttum... Evet, hayat bazen çok acımasız. :(
  • 2 hafta önce Gürcistan'a gittim. Elbette sınır kapısından geçişim de bir takım ilginç olaylara sahne oldu. Boş gişelerden birine ilerlemeye çalışırken önümde bulunan ve son derece çirkin bir dişisel varlık tarafından ''nereye ya? bi akıllı sen misin?'' sözleriyle durduruldum. 
İç Sesim: Senin ben...(buraya bir takım çirkin küfürler gelecek)! Acaba dövsem ne olur? Gürcü polisleri beni alır mı acaba? Acaba senelerdir olmasını beklediğim bir çeşit diplomatik kriz çıkarabilir miyim? Ay ne çirkin şeysin sen ya... Hayır yani dövdüğüme değmeyecek. Zaten çirkin. Ağzını burnunu kırsam ne olur? O değil de... Yanımda sevgilim var. Çok mu ayıp olur acaba? Aman ne olmuş canım? Sanki ne kadar çirkef olduğumu bilmiyor mu? Biliyor mu? Bence biliyor... Ama küfre gerek yok. O kadar çirkinleşmiyim bari!
Dış Sesim: Bir dakika baksana sen! Bir kere benden önce geçen adamları görmedin mi de bana laf edebiliyorsun? Ayrıca o el ne? 
Çirkin Kız: Tamam! Tamam sen haklısın! Oldu mu?
Ben (gülerek) : Oldu! Tabii ben haklıyım! Ahahaha :)))
  • İçimden zangır zangır trenler geçiyor. Öyle böyle değil...
  • İlber Ortaylı ile tanıştım! Olaylar şöyle gelişti; öğle yemeği için iş arkadaşlarıyla dışarıya çıkmıştık. O sırada İstiklal'de İlber Ortaylı'yı gördüm. Fakat itiraf etmeliyim ki yanına gitmeye çekindiğim için sadece arkadaşlara göstermekle yetindim. Bu sırada o kadar çok ses çıkardık ki İlberciğim bizi duydu. O ağır konuşmasıyla, ''yahu ne uzaktan bakıyorsunuz çocuğum? gelsenize...'' Bunu duyan arkadaşlar gitti tabii ama ben geride kamayı tercih ettim. Ne de olsa karşımda İlber Ortaylı vardı ve her an cahil ilan edilebilirdim... Bir anda beni gördü ve ''yahu şu kızı da çağırsanıza oğlum! gel kızım, gel!'' 
Ben: Ya ben utandığım için gelemedim de...
İlber Ortaylı: Gencecik kızsın. Pek de güzelsin. Maaşallah. Ne yapıyorsun burada?
Ben: Eee... Öğle yemeği yiyecektik ama? Sizi gördük.
İlber Ortaylı (eliyle karşı tarafta bulunan lokantayı işaret ederek): Onun önünde bekliyordunuz. Sakın yemeyin ordan.Çok yağlı yapıyorlar. 

*Bu sırada yanındaki yardımcısı eliyle bir fotoğraf makinesi işareti yaptı. Ben de hemen telefonumu uzattım ve en acelesinden bir fotoğraf çekildik İlberciğimle. Daha sonra birbirimize ''hoşçakal'' dedik ama yolda yeniden karşılaştık. Bu sefer gene kendisi ''yahu kız gene karşılaştık! ha-ha-ha'' diyerekten laf attı. 
  • Yazı bitti. 

7 yorum:

  1. bazen mutluluk böyle işe gitme mecburiyetiyle gölgeniyor ne kötü:(

    YanıtlaSil
  2. @Şımarımtırak Çikolata: evet maalesef öyle :)

    YanıtlaSil
  3. tadelleyi ingilizce sanıp ulan tedıl neymiş diye düşündüm bi süre :D
    resmen cahil değilsin, tebrik ederim :)

    YanıtlaSil
  4. teşekkür ederim @Atakan Yener :))) cahillikle mücadeleyi destekliyorum :)

    YanıtlaSil
  5. (: huh ! şaşkın bi yazı buldum ben bunu.

    YanıtlaSil
  6. @Plaza Sesi yorumun için teşekkür ediyorum :)

    YanıtlaSil
  7. @Plaza Sesi yorumun için teşekkür ediyorum :)

    YanıtlaSil