25 Şubat 2013 Pazartesi

BİR O YANA - BİR BU YANA (VOL:21)


Merhaba bu bloğu keşfetmiş asil insanlar!
Merhaba ironiden anlamayan iyi niyetli okuyuclarım!
  • Nikah yapan yeni çiftlere özel olarak dağıtılan bir broşürde ''eşlerinizi iz bırakmadan dövebilirsiniz'' maddesi yer alıyormuş. Al sana ''yasal sado-mazo''.
  • Zaman zaman bu blogda ciddi şeyler de olur dememiş miydim?
  • ''Hepimiz eşitiz'' kadar yalan bir söz var mıdır acaba? Yani şimdi ben Adriana Lima ile eşit miyim? Lütfen! Lütfen dürüst olalım!
  • ''Geyikli tayt'' diye bir şey çıktı. Böyle taytların üstünde adeta National Geographic'den kesilmiş sahneler var gibi. Fakat bunu XXL bir kızımız giyince o geyikler oluyor size bir ''gergedan''. Yazık hayvanlara. Acıyorum ben gerçekten.
  • ''National Geographic'' yazarken gerildiğim doğrudur.
  • Şimdi gözlerinizi kapatın ve bir kaç saniyeliğine de olsa içine henüz ekmek kırıntıları dolmamış, üzerine henüz kahve-çay dökülmemiş bir klavye hayal edin... Yüzünüzde bir gülümseme oluştu değil mi? Nolur bak saklama. Çünkü ütopyalar güzeldir.
  • Lisedeyken kazayla 0.7 olan uçlarımı 0.5 uç kutusuna koymuştum. Normalde 1 günde biten uçlarımı 1 haftadır kullanmaya başladığımı farkettiğimde yaşadığım mutluluğu halen tarif edemiyorum.
  • Kalplerimizi ve çevremizi lütfen temiz tutalım! LÜTFEN!
  • Eğer seni anlamıyorlarsa boşver tatlım!
  • Rahatladın ama değil mi? Öpüyorum seni şeker şey.

16 Şubat 2013 Cumartesi

BİR O YANA - BİR BU YANA (VOL:20)

Merhaba poşet çaylara karşı verilen savaşta demliklerin tarafını tutan idealist insanlar!
  • Çok politik bir başlangıç oldu değil mi? Böyle kendimi kısa süreliğine Adolf Hitler zannettim. Gerçi ben Adolf olsam, ari ırkı takipçilerim arasından oluştururdum. Sonra da dünyayı ele geçirirdim. 
  • Yukarıdaki maddeyi tekrardan okuyunca kendimden korkmadım dersem yalan olur. 
  • Nasıl ki halay çekmeyen bir Mahmut Tuncer düşünülemezse, trip atmayan da kadın düşünülemez bence.
  • ''Halay başı'' daha çok bir meslek dalını anımsatmıyor mu sizce de? Koskoca halay topluluğunu yöneten kişiden bahsediyoruz yani. ''Mendil hangi elde hangi açıyla tutulur? Mendil nasıl titretilir?'' vb. soruların olduğu bir meslek dalı bu. Adeta stresli bir iş. Lütfen! Gülme bak lütfen!
  • ''Lerzan Mutlu, Siz Mutlu'' diye programların yapıldığı zamanları atlatmış, çileli bir neslin evlatlarıyız biz.
  • Mandalina soyayım derken tırnaklarına sarı french yapanlar derneği olarak çok becerikliyiz gerçekten.
  • Aşkı Pucca'dan okuyup öğrenmeye çalışan yurdum kızları oldukça kezbanlık buralarda baki kalacaktır.
  • Kızlı erkekli kutlanan bir 14 Şubat badiresini daha yalnız olarak geçiren ''atanamayan sevgili adayları'' yasta. 
  • Papa'nın bile işi bıraktığı bir dünya'da emekliliğimi beklemek istemiyorum sevgili blog dostları.
  • Bankalarda birden fazla sıra numarası alan insan kadar lanet edilesi biri var mı acaba? Bu kişiler kendi işlerini hallettikten sonra ellerindeki fazla sıra numaralarını ''iyilik'' kisvesi altında bankada bekleşen günahsız kalabalığa dağıtmaya başlayarak adeta karaborsa bir ortam yaratırlar. Bu kişiler eğer erkekse abazanlık durumuna göre ellerindeki sıra numaralarını kızlara dağıtırlar. Yok eğer dişi ise gene kazanan taraf kızlar olur. Gözlemledim, onayladım!
  • Bu yazıyı iş yerinde tamamladım ve yazdığım süre içerisinde sürekli ekrana ciddi bakışlar fırlattım. Kah gözlerimi kıstım, kah sanki hesap yapıyormuşcasına tavana baktım. Maksat beni çalışıyor zannetsinler. Ben ne anasının gözüyüm beeeeen!
  • Yazı bitti.

2 Şubat 2013 Cumartesi

BAZI İNSANLAR...


Merhaba ''uzay boşluğu neden boş?'' diye merak eden bilinçli kalabalık.

İnsanları kategorize etmekten hoşlanmam. Çünkü insan denilen varlığı küçük küçük kutular içine sığdırmaya çalışan zihniyetten hep tiksinmişimdir. Ancak ''Kendini bir şey sanmak'' hastalığına yakalanan insanlar kalabalığını gördükçe ''neden - sonuç'' ilişkisine dayalı hayat anlayışımın bir parça dışına çıkıveriyorum.

Çünkü...

  • Bazı insanlar iflah olmaz şekilde benciller. Bir saniyecik durup etraflarında olup bitenlere baksalar, kendilerinden önemli şeylerin de olduğunu anlayacaklar. Ama hayır, kimsenin derdi ve sıkıntısı onlardan büyük olamaz. Onlar hep mutsuz ve ilgiye muhtaç. Kendi içlerinde o kadar boğulmuşlar ki, dertlerinin küçülmesine neden olacak sebepleri dahi göremiyorlar.
  • Bazı insanlar Mevlana'dan da beter bir şekilde ''ne olursan ol gel'' modundalar. Bir duyguyu hak eden kişi için elbette ne yapsanız az, ancak hak etmeyen biri için bu çaba niye? Aslında mantığa ve gururun varlığına nankörlük etmeseler, çok daha mutlu olabilirler.
  • Bazı insanlar ''hayat tembeli''. O kadar tembeller ki hayatlarının boktanlığı içinde sıkışıp kalmışlar. Kendileri için bir şey yapmaktan acizler. Her yeni gün bir mucize bekliyorlar. Oysa asıl mucize değişmeye karar vermek değil midir ki?
  • Bazı insanlar dış etkenlere tamamen bağımlı. Şöyle ki, mutlu olmak için bir sevgiliye veya çok paraya ihtiyaç duyuyorlar. Mutluluklarını tek bir şey üstünden sağlamaya çalışmasalar çok daha huzurlu olmazlar mıydı?
  • Bazı insanlar herşeyi biliyorlar. Yani onlar öyle iddia ediyor. Çölde bir kum tanesi kadar yer kaplamadıklarının dahi farkında değiller. Ben bilmem mesela herşeyi. ''Uzay boşluğu neden boş?'' diye soran bir kızım sonuçta. Ama böyle iyiyim ben. Gerçekten.
  • Bazı insanlar ''ben harikayım'' cılar. En çok onlar güzel, en çok onlar yakışıklı ve kesinlikle herkes onlara aşık zaten (!) Arkadaş bu nasıl bir özgüven?
  • Bazı insanlar maskeli... Tanımak zor onları. Duvarları var hepsinin. Güçlü görünmeye çalışıyorlar ama o duvarın ötesinde zayıf kalplerini korumaya çalıştıkları da bir gerçek. Belki de en çok onlar için üzülüyorum.
  • Bazı insanlar sahte... Siz ona ne kadar sıkıntınızı, sevincinizi anlatsanız da verdiği tepkiler sahte. İçindekiler sahte.



Kısacası hepimiz bir parça böyleyiz işte sevdiceklerim. Yeterince sahte ve bencil olduğumuz müddetçe, ''yeterince insan'' sayıldığımız bir dünya'da yaşıyoruz sonuçta...

--------------------
Not:
Size bir şarkı armağan ettim.
Dinleyin olur mu?