10 Aralık 2015 Perşembe

BİR DÜŞMANIM VAR!

Genellikle yalnızlığın doruğa vurduğu anlarda yapılan bir eylem olarak görülen hayvanlarla konuşmak, benim gündelik alışkanlıklarım arasındadır sevgili okuyucu. Çok sevdiğim bir iki tanesi dışında her hayvanı şefkatle sevdiğimi iddia edemem, ancak hemen hepsiyle düzeyli bir ilişkim vardır diyebilirim.
Peki bu manasız açıklamayı neden yapıyorum? Elbette şunun için: Yaklaşık olarak 7-8 aydır bana ölümüne düşman olan bir kedi ile başım dertte de ondan!!!

1. İlk Görüşte Düşmanlık!

Hani bazen siz bakmasanız bile suratınızda dolaşan ince bacaklı bir örümcek gibi yüzünüzü izleyen o bir çift gözü hissedersiniz... İşte ben de kaldırım taşlarının çizgilerini sayarak yürürken bu pis duyguyu hissettim ve beni izleyen münasebetsizi görmek için kafamı kaldırdım. Evet fotoğrafta gördüğünüz kedi bana bakıyordu ve tüm varlığı ile benden resmen nefret ediyordu! Bunu o sinsi bakışlarında, vücudunu gererek aldığı pozisyonda ve elbette çıkardığı pençelerinde görebiliyordum! Hemen acil durumlar için çantamda sakladığım tadelleyi çıkardım ve sakinleşmek için yemeye başladım. Tadelleyi yerken kendimi endorfinin şefkatli kollarına bıraktım ve hormonların varlığına bir kez daha şükrettim. Elbette bu sırada düşmanım boş durmuyor, yavaş ama emin adımlarla bana yaklaşıyordu...

2. Belgeseldeki Ceylanın Dramı

Hemen her belgeselde karşımıza çıkan ceylanın aslan karşısındaki çaresizliğini işte ben o an yaşadım sevgili elmalı kurabiyelerim. 

Dış Ses: Annesinin yanından ayrılan yavru ceylanı günlerdir takip ediyoruz. Vahşi doğaya karşı tek başına ve yiyecek bulamadığı için son derece aç. Kendisine yavaşça yaklaşan aslanı fark ettiğinde artık çok geç olabilir. Acaba günün sonunda kazanan kim olacak? Yavru ceylan tek başına mücadele edebilecek mi? 

Evet, çöp konteynerinin ardına saklanan bu mendebur kedi ile aramda 15-20 adım mesafe vardı. Tadellem bitmiş, endorfin ise kayıplara karışarak beni bir kez daha yalnız bırakmıştı. Yavaş yavaş panikliyor, adrenalin hormonunun beni ele geçirdiğini sıklaşan nefes alıp verişlerimden anlıyordum. 

Dış Ses: Soğukkanlı katilin kendisini izlediğinden tamamen habersiz... Avının kokusunu 1.5 kilometre öteden alan bu azılı katilin yemeği mi olacak, yoksa yüce yaratıcı ona yaşaması için bir şans daha verecek mi? 

Korkuyordum. Düşmanım gözlerine bakamıyor, gölün kenarında su içen ceylan gibi alttan alttan bakışlar atıyordum... Kurtulmalıydım! Kaçıp evime gidebilmeliydim! Böyle bitmemeliydi!

Dış Ses: Nihayet avcısını gördü! Bu yavru ceylan hemen hareket edip sürüye iştirak etmeyi başaramazsa aslana yem olmaktan kurtulamayacak!

Birden ayağa kalktım ve var gücümle apartmana doğru koşmaya başladım!

Dış Ses: İşte müthiş kovalamaca başladı! Öldürmek için doğan aslanın müthiş kaslarına hayran kalmamak elde değil. O tam manasıyla bir katil ve yavru ceylanın hiç şansı yok!

Apartmana doğru çığlık atarak koşarken babamla karşılaştım! Ona sığınmak son şansım olabilirdi!

Dış Ses: Fakat o da ne? Yavru ceylan aylardır aradığı babasını gördü! 

Ben: Babaaağğğğ!
Babam: Ne var ya? Ne oluyor gene? Kızım neredesin sen? 
Ben: Babağğ kaç! Peşimde!
Babam: Pist! 
Ben: Nasıl yani? Bu muydu yani?! Bitti mi?




2 yorum:

  1. Yine harika bir korku gerilim yazısı...
    Her kedi kendi çöplüğünün önünde artistleniyor işte...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Serkan Aydemir: teşekkür ediyorum. :) azılı düşmanımı elde etmek adına kendisine süt vermeye başladım. gerçi verirken bile saldırıyor bana (sadece bana) ama olsun! bu arada yayınlayacağım bir sonraki yazıda blog takipçilerinden akıl almak istiyorum. sizin de fikrinizi almak isterim. :) sevgiler.

      Sil